SU, PERFORMANSIMIZI DOĞRUDAN ETKİLİYOR
Yaşamın her anlamda vazgeçilmezi olan suya hak ettiği değeri geri kazandıran, Türkiye’nin ilk su someliyesi Alican Akdemir ile suya daha yakından bakalım.
Röportaj: Fatima Çelik
Türkiye’nin ilk su someliyesisiniz. Su someliyesi olmaya nasıl karar verdiniz?
Yeme-içme kültürüne olan ilgim ailemden geliyor. 2014 yılında abim Yiğit Akdemir ile beraber “Yeme İçme İşleri” adında, yiyecek-içecek uyumu üzerine odaklanan ve tadım etkinlikleri düzenleyen bir gastronomi ajansı kurduk. Kişisel gelişimim adına 2016 yılında Almanya, Münich’te bulunan Doemens Savour Academy’e başvurdum. Burada aldığım eğitim sonrasında Türkiye’nin ilk su someliyesi olmaya hak kazandım.
Sizin için suya değer veren, suyun değerini belirleyen kişi diyebilir miyiz?
Suya gereken önemi verdiğim doğru ama gelecekteki en büyük hedeflerimden biri, insanların suyun yaşamsal önemine dair düşünmelerini ve bu konuda bilinçlenmelerini sağlamak. Suya ivedilikle hak ettiği değeri geri kazandırmamız gerekiyor. Bu amaç uğrunda canla başla çalışıyorum.
Suyun ‘değeri’ nasıl belirlenir? “İyi su” nasıl olmalı?
Suyun değeri, sağlık açısından değerlendirilmesiyle bulunur. Renk ve koku içermeyen, kimyasal ve mikrobiyolojik analizlerden başarıyla geçmiş, tehdit barındırmayan, doğru şartlarda depolanmış ve paketlenmiş, üretim tarihi güncel su içilebilir, yani “iyi” su olarak kabul edilir. Suyun değerini belirleyen bir diğer faktör de tadıdır. Bu noktada elbette kişisel zevk ve alışkanlıklar belirleyici oluyor. Haliyle suyun sıcaklığı, yanında tüketilen yiyecek ya da içecek gibi detaylar ile çok daha komplike ve değişken bir değer yargısı devreye giriyor.
Su tüketim alışkanlıklarımız hayatımızı etkiliyor. Yeterli su içmedikçe insan ne gibi sorunlarla karşılaşıyor?
Vücudumuzun neredeyse yüzde 60’ı su ve suyun çok önemli görevleri var. Bunlar arasında vücut ısısının korunması, oksijen ve besinlerin hücrelere taşınması, böbrek ve bağırsak fonksiyonlarının sürdürülmesi, vücut dokularının ve derinin nemlenmesi, eklemlerin kayganlığı gibi fonksiyonları sayabiliriz.
Yemek yemeden altı ya da yedi hafta hayatta kalabiliriz ama susuz bir haftadan fazla yaşayamayız. Vücudumuz metabolik süreçlerini yürütürken, organlarımız suya ihtiyaç duyar ve böylece biz düzenli olarak su kaybederiz. Bu kayıp, yetişkinlerde günlük ortalama iki buçuk litreye ulaşıyor. Kaybedilen suyun bir kısmı bağırsak ve böbrekler, bir kısmı ise solunum ve ter yolu ile vücudu terk ediyor. Kaybedilen su, vücuda düzenli olarak geri kazandırılmalı, aksi halde metabolizmamızın çalışmasında aksaklıklar meydana geliyor. Vücut ağırlığımızın yüzde 10’undan fazla miktarda suyu kaybetmek kaygı, düşük tansiyon, halsizlik ve yorgunluğa yol açarken, yüzde 20’den fazla oranda bir kayıp hayatımızı ciddi şekilde tehlikeye sokuyor.
Günlük su tüketimimizi hangi kriterlere göre düzenlemeliyiz?
Su ihtiyacımızı belirleyen temel faktörlerden biri kullandığımız enerji miktarı. Yetişkin biri her kalori başına bir, bir buçuk mililitre suya ihtiyaç duyuyor. Eğer bir günde 1500 ila 2000 kalori harcayan biriyseniz günde bir buçuk, iki litre su içmeniz gerekiyor. Eğer ağır egzersizler yapıyorsanız ya da işiniz güçlü bedensel faaliyet gerektiriyorsa, bu miktar elbette artmalı.
Günlük su tüketiminde tat ve sağlık açısından farklı su tercihleri yapmak önemli. Yemek yapımında ve yemek yerken tat açısından yiyecek ve içecek uyumu gözeterek, zengin gazlı, gazsız sular (zengin doğal mineralli su) tercih ederken; susuzluğumuzu gidermek ve günlük su ihtiyacımızı karşılayabilmek adına doğal kaynak suları tercih etmeliyiz.
İçtiğimiz suyun çeşidi motivasyonumuzu ve çalışma hayatımızdaki istikrarımızı etkiler mi?
Doğal kaynak suları ve doğal mineralli sular arasında ciddi farklılıklar var. Bunun bir sebebi, suyun içeriğindeki TDS yani Toplam Çözünmüş Katı Miktarı değeri. Bu farklılıklar fiziksel ve zihinsel motivasyon ve istikrarımızı doğrudan etkiliyor. TDS oranının yüksekliği suyun tat ve mineral açısından zenginliğini gösteren bir değer. Doğal mineralli su ile kaynak suyu arasındaki temel fark, suyun şişelenmesi için taşınıp taşınmadığı ve içeriğinde bulunan mineral seviyesi. Doğal mineralli su, kaynağında şişelenir ve mineral seviyesi (TDS) bakımından daha zengindir. Kaynak suyu ise kaynağından belirli bir uzaklığa kadar taşınıp şişelenebilir ve mineral değeri düşüktür. Doğal mineralli su değerlerinde bulunabilecek demir, lityum, selenyum, çinko gibi elementler insanın psikolojik ve fizyolojik sağlığı açısından pozitif olarak değerlendirilen unsurlar. Düşük mineralli sular ve doğal kaynak suları ise vücutta yarattıkları güçlü detoks etkileri bakımından önemli. Bu sular aynı zamanda bağ dokularının yenilenmesine de yardımcı oluyor. Spor yapan bireyler sodyum, kalsiyum, magnezyum bakımından zengin suları tercih etmeli çünkü spor yaparken vücudumuzdan giden su ile birlikte birçok mineral de kaybediyoruz.
Yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da çok az sayıda su someliyesi var. İnsanların suya bakışını değiştirmek, daha bilinçli hale gelmelerini sağlamak için neler yapıyorsunuz?
“Water Sommelier Union” adında bir derneğimiz var. Her yıl düzenli olarak bir araya geliyor, deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Bu buluşmalar daha önceleri yalnızca Almanya’da düzenleniyordu ama 2018 buluşmamızı, 21 Eylül’de Brixen, İtalya’da gerçekleştireceğiz. Bunun yanı sıra su someliyesi olarak ben Türkiye’de de etkinlikler düzenliyorum. Gastronomi festivallerine, su lansmanları ve yiyecek-içecek eşleşmelerine katılarak suyun tadı ve kültürü üzerine tadım etkinlikleri ve seminerler düzenliyor, eğitimler veriyorum. Böylelikle tüketicilerin suyu daha yakından tanımasına, ona hak ettiği değeri vermesine ve su konusunda bilinçlenmesine yardımcı oluyorum.