BİR DEVRİN SONU
BİR DEVRİN SONU
18 Ağustos 2022

“Herkesin birbirine daha yakın olduğu ve bilgiyi paylaşmaya olanak tanıyan açık ofislerde çalışmak, iş birliğini güçlendirdiği gibi, sunacağımız hizmeti de iyileştiriyor.” Bu sözler, tüm çalışanlarıyla aynı mekanda bulunan bir masada, kendi bilgisayarıyla çalışan Facebook CEO’su Mark Zuckerberg’e ait. Tek mekan, yan yana masalar, birbirini görerek çalışan ve birbiriyle daha kolay iletişime geçen ofis arkadaşları… Sandalyenizden kalktığınızda hemen hemen tüm ofisi görebiliyorsunuz. Zaten belki de kilit nokta, tüm ofisi görebilmekte gizli.

Yazı: Özgün Yiğit Tuna

Günümüzde açık ofislerin giderek daha fazla tercih edilmesinin birçok sebebi var. Bunların en başında ofis masrafı ve kirasından tasarruf etmek geliyor. Ancak Harvard Business School’dan Ethan S. Bernstein ve Harvard Üniversitesi’nden Stephen Turban’ın birlikte yürüttükleri son araştırma, açık ofis modelinin ekonomik avantajlarından ziyade birlikte çalışma ve iş birliği üzerindeki pozitif etkisi dolayısıyla tercih edildiğini ortaya koyuyor. Araştırmaya göre geride bıraktığımız 20 yılda, çalışanların birbiriyle daha kolay iletişime geçebildiği çalışma alanlarında yapılan işten duyulan tatminde ve çalışanlar arasındaki sosyal iletişimde %50’ye varan bir iyileşme söz konusu.

Açık ofis tasarımı, bu etkileşimin ve olumlu gelişmenin kapısını aralıyor fakat son yıllarda tercih edilen daha da özelleşmiş bir açık ofis modeli var: Paylaşımlı ofisler. Temel olarak bir paylaşımlı ofis, birçok açık ofisin bir araya geldiği, çeşitli ortak alanlara sahip olan ve size farklı alanlarda çalışma olanağı sunan bir ortak çalışma mekanı.

Bundan 10 yıl öncesine kadar ABD’deki paylaşımlı ofis sayısı bir elin parmaklarını geçmiyorken, takvimler 2020’yi gösterdiğinde bu ofislerin sayısının yaklaşık 25 bini, bu ofislerden faydalanan insan sayısının ise 4 milyonu bulacağı öngörülüyor.

Paylaşımlı ofisler de açık ofisler gibi, kullanıcıya maliyet avantajı ve çalışanlar arasında daha fazla etkileşim olanağı sunuyor. Ancak paylaşımlı ofislerin, geleceğin iş dünyasında önemli rol üstlenecek şirketler açısından en büyük avantajı, şirket düzeyinde iş birliklerine ve etkileşimlere olanak tanıması. Ofis yöneticileri de, üyelerini bir araya getirmek için düzenledikleri etkinlik ve davetler ile, paylaşımlı ofislerin yarattığı network fırsatını daima taze tutma eğiliminde oluyorlar. Paylaşımlı bir ofiste çalışmak, birçok farklı sektöre mensup insanla tanışma ve yeni iş potansiyelleri geliştirme fırsatı bulmak anlamına geliyor. Öngörü sahibi birçok işletmenin, bu yeni trende ayak uydurarak tek bir çatı altında toplanmış, ortak misyon ve hedeflere sahip bir iş cemiyetinin parçası olma çabası, dolayısıyla, kesinlikle boşuna değil.

Boston’daki Dyer Brown Mimarlık Ofisi’nin yöneticilerinden Ashley L. Dunn, paylaşımlı ofisleri işaret ederek gözden kaçırılmaması gereken bir diğer noktaya parmak basıyor: “Tek tip tasarım diye bir şey artık kalmadı. Her ofis, şirket kültürü ve çalışanların ihtiyaçlarına yönelik özelleştirilmeli.” Birçok farklı kişinin paylaştığı ofislerde bu özelleştirmeyi sağlamak artık çok daha kolay. Kendi seçtiğiniz mobilyalar, aydınlatmalar ve renklerle kendi özgürlük alanınızı inşa edebiliyorsunuz. Daha da önemlisi artık mimari çözümler sayesinde daha az alanı daha verimli kullanabiliyorsunuz. Yani eskinin geniş alanlar kaplayan büyük şirketlerinin yerini, çok daha küçük bir çekirdek alana sahip olup daha fazla paylaşımlı alandan faydalanmayı tercih eden, daha esnek yapıdaki şirketler almış durumda.

Paylaşımlı ofisler yalnızca avantajlarıyla gelmiyor. Karşımıza çıkan en bariz dezavantaj, gürültü meselesi. Aynı ortamda, birbirinden ayrı sektörlerde, birbirinden ayrı meslekler icra eden yüzlerce insanın gün içinde yan masada oturan kişinin müşterisiyle yaptığı telefon konuşmasına maruz kalması çok olası. Dikkat dağınıklığını önlemenin bireysel çözümü, kulaklık takıp bilgisayar ekranına odaklanmak. Kurum çapında bir çözüm arayışı ise departmanlar veya şirketler için kapalı bölümler yapılmasını gündeme getiriyor.

Şu bir gerçek; hayatımızın büyük bir kısmını çalışarak geçireceğiz. Bu yüzden nerede ve nasıl çalışacağımız çok önemli. Kendimizi rahat hissedebileceğimiz, aynı zamanda üretkenliğimizi de tetikleyecek çalışma ortamları yaratmamız gerekiyor. Bu ortamlar, açık ve paylaşımlı ofis seçenekleri sunan işletmelerde gibi görünüyor.